Kökten Göğe

"Ben büyüdüm, okudum seni aştım baba, sen benim dilimden anlamazsın"
Diyorsanız, ancak küçülmüş, kökünüzü ezmiş ve nereden geldiğinizi unutmuş olduğunuzu kanıtlarsınız.
Çocuk iken bize nasıl konuşulacağı öğretildi ise o düzeni ve o sözcükleri kullanmayı sürdürmemiz gerek. Çünkü zamana ihtiyacımız var. Doğru yolda yürümek bize bu zamanı kazandırması en olası yöndür. Kendi dilini o kendiliğe uygun bir bilinçle kullanmak gerek. Bu bir yön seçimidir. Yönü olmayanın bir yere varamayacağı düşünmek gerek.
Her hoşuna giden daldan bir meyve koparmak için gününü tüketen bir maymunla, her canı çektiği beğendiği yapıyı nereden geldiği ve nereye gitmesi gerektiğine bakmaksızın diline sokan veya eline alıp ona sahip olmaya çalışan insanın bir farkı yoktur.
Bir şey olmaya çalışmak gerek. Bu toplumda insanların bir şeyler olmasının en doğru yolu önce insan, sonra Müslüman, sonra birlik olmasıdır. 
Bir insanın bir babaya ya da anaya sahip olması ile baba veya ana olması arasındaki farkı anlayacak kadar birlik olmak gerek. Bunun için kendimizi tanımak gerek. Kendimizi tanımak için nasıl göründüğümüzü bilmek gerek. Bunun için çevremizdekilerle doğru iletişim kurabilmek gerek, onun için de yalın ve düzenli çocukların bile anlayabileceği biçimde konuşmak gerek. Gerçekleri anlayabilenlerin ne çabuk büyüdüğünü düşünürsek, zaman kazanmak için doğru konuşmanın ne kadar önemli olduğunu belki daha iyi kavrarız. Kendimiz için olmasa bile gelecek kuşaklara zaman kazandırmanın en önemli yolu, bu. Öldüğümüzde bizi unutmalarını istemiyorsak tek yolumuzda, bu. Yoksa ne heykeller dikmek ne de saraylar kurmak onlara bizi gerçekten anlatamaz.
Peki bunu nasıl yapacağız? Oturup üşenmeden dilimizi güzelce kaynağımıza özgü biçimde yani tam doğduğunuz yetiştiğiniz köydeki gibi yalın ve temiz biçimde kullanarak. Bunu böyle yaptığımızı anlamanın ve denetlemenin yolu da önce anne ve babamızla sonra dedemiz ve ninemizle sonra ötesinde kim varsa konuşabildiğimiz onlarla konuşurken her sözcüğümüzü onların anlayabileceği biçimde seçerek...
Yalın olmak gerek, iletişimde yalın kalmak gerek. Tersi durum toplumumuzda şu an çok yaygın. Örneğin şimdiki kadın erkek ilişkilerinin temel sıkıntısı olan "Kadınların yüzünde ve erkeklerin dilinde bulunan ağır makyaj" bulunmasıdır. Bunların yükü altında ne kadınların gülememesi ne de erkeklerin doğruyu söyleyememesi yüzünden çarpık ilişkiler zincirlerine kitlenip kalmaktayız. Peki çarpık ilişkiler sonunda elde ettiklerimize değiyor mu, bu  yol boyunca taşıdıklarımız?
Ne ara böyle korkak bir ulus olduk, biz? Hani adalet ve imanı için kadın erkek birlikte çarpışanlar nerede?
Varsa böyle insanlar gizlenmeyi bırakmak zorundalar çünkü açıktan açığa toplumda yoğun olarak yaptıklarımız ne mertçe ne yiğitçe... Alçaklığımızı yabancı ve farklı sözcüklerin arkasına gizleyip insanlara onların anlamayacağı biçimde küfredip sonra da bu yaptığını soyluluk(aristokrasi, protokolcülük) sayan insanlara dönüştüğümüzün farkında mısınız?
Anamız babamız bizi yetiştirirken bir sürü yanlış yapmış, olabilir. Fakat tüm iman edenlere-Yalnızca Müslümanlara değil- inmiş bir kitap olan Kuran açıkça bize onların gönlünü almayı emreder. Hz. Muhammed'in bunu doğrudan olmasa da amcası olan ve başta Hz. Muhammed'e açıkça düşmanlık eden Ebu Süfyan'a ve ailesine Mekke'nin fethinden sonra takındığı tutumla da tamamlanmıştır.
Hz. Muhammed kendisine açıkça düşmanlık besleyen amcasını bile bağrına basabilir iken; biz bizi yıllarca yetiştirip bakıp her derdimize katlanan (bunu yapmıyorlarsa bile bile nefes alma olanağını bağışlayan) insanlara saygı duymayarak ne halt ediyoruz? Bu aklı başında ve ergin olan her Müslümanın ve Kuran'ı okuyup gerçekliğine iman eden her Mümin'in kesin görevidir.
Bunun için onlarla onların anlayacağı dilden güzellikle konuşarak onlarla aramıza birer köprü kurmalıyız. Yoksa susup kenara kaçmış oluruz. Böylesi iletişimsizlik sorunları çözmez, yalnızca sorunu görmezden gelmek olur. Görmezden gelinen sorunlar en iyi olasılıkla yıllanıp katılaşır, katılaşır. Çözülmeleri zorlaşır.
Konuşmalıyız, anamızla babamızla yavaş yavaş ama kıvırtmadan dürüstçe konuşmalıyız; çünkü bizim yaşadıklarımızı onlarda yaşadı. Cep telefonu ile değil ev telefonuyla, Whatsapp iletisi ile değil mektupla, panpa olarak değil; kankardaş olarak yaşadılar. Deneyimlerini bizim kuşağımızdan daha acı, daha sert, daha yakın ya da ya da daha uzun ve daha güçlü yaşadılar. 
Onlardan çok şey öğrenebiliriz. Doğru biçimde konuşur ve doğru soruları sorar isek...
Allah bize böyle düşünmeyi, söylemeyi ve eylemeyi nasip etsin.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nişanyan "Yanlış Cumhuriyet" kitabı eleştirisi

Algısızlık uçurumu

Uygarlığın ve Kişiliğin Temeli: Sorumluluk