Pazara pirince giderken evdeki bulgurdan olmaya doyamamak
Ülkede yine seçim havası var. Bu dönemleri seviyorum. Çünkü
ülke çapında herkesin bir şeye kesin olarak bu kadar güvendiği bir düzen ya da
yapı yok.
Seçimlerin hukuki düzenlemeleri olan d'hondt oy sayma düzeni, %10 parti barajı(altında
kalanlara hiç bir ödenek ayrılmaması durumu), propaganda dönemi, geniş bölge
yapısı temsilde adalet ve yönetimde tutarlılık ilkelerini aynı anda
gerçekleştirmeye çalışırken anlamsız bir karmaşıklığa yol açıyor. Ancak bunları
bilmeyen kişilerin düzene olan bağlılıkları ile bunları bilenlerin
suskunlukları ve kabullenmişlikleri ile ülke genelinde en saygın yapılardan
biri şu an seçim düzenimiz.
İnsanlar kolay kolay düzeni suçlamıyor, onun yerine onu
kullanmakta başarısız olduğuna inandığı toplumu suçlamayı seviyor. Seçim
sonuçlarını beğenmeyenler halkımızı aptal, geri zekâlı vs. damgalar iken;
beğenenler tersini yapmaktan son derece büyük bir gururla halka teşekkür
ediyor. Kimse düzene ne ona düşen sorumluluğu ne de hakkı olan teşekkürü pek
etmiyor...
Ben AKP olsam 2002 seçimlerinde seçim barajını koyanlara
yatar kalkar dua ederim, kalkıp Yüce Divan'da yargılamaktan utanırım. Hiç
olmazsa "Müslüman Müslüman kardeşini korur, onu düşmanına teslim
etmez." hadisinin yaygın yorumuna uygun olarak: "Biz onları
kendilerinden de koruyoruz, çünkü yaptıklarının sorgulamasını bu dünyada yapmaz
isek ölümün öbür yanında işler daha kolay değil. Zulmeden Müslümanı Müslüman
kardeşi o zulümden sakındırmalıdır." da demiyorlar. Teşekkür ettikleri,
bugün onlara oy veren halkın istekleri doğrultusunda kişinin geçmişte AKP'nin
buraya gelmesinde katkısı olan 1982 Anayasasını oluşturan düzeni kuranları bu
kadar kolay harcamak gerçekten bize ne kazandıracak?
Neyse...
Önümüzdeki seçimlerde CHP ve HDP ilginç bir uzlaşıya gitti.
Seçimlerde HDP barajın üstüne çıksın da AKP'yi azınlık hükumeti kurmaya ya da
koalisyona zorlasın diye CHP açıktan açığa ancak resmi olmayan biçimde
seçmenlerinden ikna edebildiklerini HDP'ye oy vermeye zorluyor. HDP'nin baskın
olduğu yerlerde aday göstermiyor. Bu ara HDP'ye karşı yapılan bütün polis
operasyonlarını ve askeri çatışma haberlerini -CHP mantığına yakın bir çizgi
izleyen gazeteler ve medya kuruluşları- HDP lehine eleştiriyorlar. Böylece
HDP'nin barajın üstüne çıkacağını umuyorlar ve belki Milli Cephe benzeri bir
yapının merkezine kurulup AKP'yi iktidardan etmeyi umuyorlar.
Ancak sıkıntı şurada: Doğal durumda eğer CHP ve MHP hiç
genel çizgilerini bozmadan oy tabanlarına uygun söylemlerini
belirginleştirseler bile buna gerek kalmazdı. Nedenim şu
Seçim sonunda AKP %42-48 oy alacaktır. Bu da AKP için HDP
barajı aşamaz ise gerekli olan %55 oy oranının çok altında. AKP'ye %55 oy ise
anayasa değişikliği ile başkanlık düzenine geçiş için gerekli.
Öte yandan bu oran %80e kadar çıkıyor, eğer HDP barajı
aşacak olursa ki öylesi bir durumda düşe dönüşür, AKP'nin bu uğraşısı. İşte CHP
için de bu bir düş. Gerçekçi bir hedefi bu yüzden unutup çok büyük oynuyorlar, ancak
unuttukları şey şu
Bu ülkede 3'lü bir yapı var, "güçlü üçlü" desek de
olur, onlara. Onlar:
1. Halkın yüzü ve sesi Recep Tayyip Erdoğan
2. Resmi güç ve akıl Ahmet Davudoğlu
3. Eylemsel güç ve el Hakan Fidan
Bu adamlar o kadar boş kişiler olsalar idi, bulundukları
yeri bu kadar uzun süre koruyamazlardı.
CHP'nin elde etmeyi umduğu tek şey ise Ahmet Davutoğlu'ndan
resmi gücü almak, onunla ne yapacaklar ise...
CHP'nin bu umarsızlığına HDP de destek verir durumda, şu an.
Adına demokrasi dedikleri bu büyük düş için, oynadıkları ve büyük riske
girdikleri bu kumarda onlara sağlayacağı ün (şan, şöhret) ve paranın
ışıltısı şu an gözlerini iyiden iyiye kör etmiş, durumda.
Bu yukarıdaki Güçlü üçlü -nedense Orhun
Yazıtlarındaki(bengitaşları diyor Uygurlar) Kutluk Bilge Kağan, Kültigin Yabgu
ve Vezir Tonyukuk'u çağrıştırıyorlar- son derece başarılı bir biçimde
düşmanlarını ve dostlarını tanımayı başardılar, bu zamana kadar. Düşmanları CHP
veya HDP değil doğrudan: "Yıllanmış, kemikleşmiş, kitlenmiş, kirlenmiş
Bürokrasi" ya da "Devlet'in nefsi.", dostları ise:
1. Adını hiç anmadıkları seçim düzeni, en büyük dostları bu
düzen alacakları en üst düzeyde yaklaşık %48 olacak oy oranını TBMM'de farklı
bir sandalye düzeni oluşturmalarını sağlayacak.
2. %10'un hemen altında kalacak bir HDP. HDP'yi düşman olarak
görmek anlamsız çünkü yapmaya çalıştığı her şey ortada aynı vahşi yaşam
belgesellerindeki hayvanlar gibi son derece düzenli ve belirgin şeyler isteyip
yapıyorlar. Onların bu isteklerinden ve çabalarından yararlanmak o kadar kolay
ki bu yukarıdaki 3lü için...
Böyle bir HDP çok büyük farkla baraj altında kalacak örneğin
%6 alacak bir HDP'den çok daha yararlıdır. Çünkü böyle giderse bu yukarıdaki
üçlünün ilk dostları olan "kurulu seçim düzeni", böyle "kıl payı
barajın altında kalan bir HDP'in" meclise sokamadığı oylarının bulunduğu
bölgelerde AKP'ye tulum çıkarttıracaktır.
3. CHP'nin düşleri ve kâbusları. İyiden iyiye delimsek ve
kuruntulu bir yapıya bürünen CHP, Hakan Fidan'ın da sürekli beslemesi ile
hepten gerçeklikten koptu. Artık ülkede neyin döndüğünden ve düzenin nasıl
işlediğinden bütünüyle bir haber. Kısaca bu üçleme için kolay lokma
4. Başta düşman saydığımız bürokrasi aynı zaman da bir dost
aslında. Özellikle son dönemde asker ve polisin hükumete olan bağlılığını son
derece üst bir noktaya taşıyan bir sürü eylem yapıldı. Özellikle polis için
Gezi parkı olaylarından bu yana yetki ve gücü hem resmiyette hem de gerçekte
arttı. Bu durum İç Güvenlik Yasa paketi ile zirveye vardı. Şu an ülkede
eylemsel gücün başı olan Hakan Fidan bu yapıyı yönetmekte çok başarılı.
5. Recep Tayyip Erdoğan'a oy veren halk. Halkın yaklaşık
yarısı kendisine bir yüz ve ses olarak 2002'den bu yana onu seçti ve gururla
taşıdı. Üstelik içlerinden çıkan artık bu yüzün eskidiğini ve aşındığını
düşünenlere rağmen oylarını Erdoğan'a vermekten geri durmuyor, durmayacak.
6. HÜDAPAR. Bu küçük parti geçen belediye seçimlerinde doğu
bölgelerinde AKP'ye oy kaybettirmişti, bu yüzden bazı belediyeler -Müslüman oy
verenler için oylar AKP ve HÜDAPAR arasında bölündüğü için- HDP'ye geçmişti.
HÜDAPAR Bu seçimlerde yer almayacaklarını açıkladı. Kanımca Bu yukarıdaki güçlü
üçlünün eğer ülkeye başkanlığı getirebilirler ise ne yapabileceklerini görmek
istemekteler.
7. Güçlü üçlü ‘nün birbirine olan bağlılığı. Recep Tayyip
Erdoğan, Ahmet Davudoğlu ve Hakan Fidan şu ana kadar birbirlerine son derece
bağlı olduklarını başlarına gelen birçok sıkıntıda birliklerini koruyarak
gösterdiler. Yaptıkları en önemli şey ise birbirlerinin işlerine karışmamaları
ve bu işler konusunda tek kişiymiş gibi davranmalarıdır.
Bundan sonra da böyle davranmalarını umut ediyorum, Allah
rızası için. Çünkü tersi bir durumda başkanlığı getirdikleri anda birbirlerine
düşerek asıl düşmanlarını unutup ülkenin paramparça olmasına yola açabilirler.
Allah onlara başkanlığı getirmeyi başarsalar da başaramasalar da bir kalmayı
nasip etsin, herkesin yararı için.
Şimdi buraya kadar temel dostlarını ve köklü düşmanını
saydığımız bu Güçlü Üçlünün asıl düşmanı olan bürokrasinin ve kurulu güç
ilişkilerinin yüzü ise CHP ya da HDP değil, yalnızca. Tüm partiler gelecek yeni
düzenin düşmanı ve kurulu düzenin bir parçası ve koruyucusudur. İşte bu yüzden
Bu Güçlü Üçlünün en büyük düşmanı AKP'dir.
AKP'nin temsil ettiği yapılar Güçlü Üçlü ‘nün kurmak
istediği düzenin için büyük tehlike yaratıyorlar. Yeni düzeni bütünüyle yıkıma
sürükleyebilirler. AKP'den ilk başta ayıklanan Fethullah Gülen kolu ve onu
destekleyen bütün dış güçler -ki eğer dış güçler bütün kartlarını Gülen
cemaatine yatırdılar ise büyük bir kumar oynamışlar- büyük oranda etkisiz hale
getirilmesine rağmen AKP hala ülke içinde barındırdığı güç ile Güçlü Üçlü'yü
diken üstünde tutuyor. Özellikle eski cumhurbaşkanı Gül'ün son dönemdeki
davranışları açıktan bir tehdit olarak algılanabilir. Davudoğlu bu yüzden ona
davranışlarından ötürü yakınıyor; çünkü Gül AKP'ye destek olan tabanda çok
büyük bir alanı temsil ediyor. Davranışları ile AKP'nin gölgesini Güçlü
Üçlü'nün üzerine düşürüyor, bu üçlünün korkularını sürekli canlı ve taze
tutuyor.
Görüldüğü üzere burada elden geldiğince ortaya koymaya
çalıştığımız siyasi düzen kurgumuz çerçevesinden bakarsak her şeyin nasıl da
pamuk ipliğine bağlı olduğu görülebilir, hepimiz için. Ancak bu dünyada
başarının bir tek yolu var o da: "Hesaplılık, sorgulamacılık".
Kendini ve çevresini sıkı sıkıya sorgulayıp her davranışlarını hesaplayan bu
Güçlü Üçlü başarıya en yakın olanlar, kalanlar ise düşlerinden uyanmadıkça
kaybetmeye mahkûmlar.
"Savaş Sanatı" kitabının yazarı Sun Tzu yaklaşık
olarak şöyle der: "Bir komutan savaşa girerken kendini ya da düşmanını
tanırsa savaşı kazanmayı umabilir, Hem kendini hem düşmanını tanırsa binlerce
savaştan bile zaferle ayrılabilir. Ancak ne kendini ne de düşmanı bilmiyorsa
gireceği bütün savaşlarda yenilmeye mahkûmdur."
Güçlü üçlüye karşı duranlar "Pazara pirince giderken
evdeki bulgurdan olmaya henüz doyamadıkları için" kaybedecekler. Çünkü
büyük düşler büyük fedakârlıklar gerektirir ve kimse bedel ödemeden öyle büyük
düşlere kavuşamaz, kolay kolay. Allah düzenini böyle kurmuştur.
Allah hepimize dayanma gücü versin.
Yorumlar
Yorum Gönder