Kayıtlar

2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yuvarlama...

Resim
Yokuştan yuvarlanacak olana dokunmak yeter. Fakat unutma bu; ne seni -onu düz yolda ya da  yokuş yukarı yuvarlayan  kadar  güçlü, ne de ona dokunmayan kadar sorumsuz yapar...

Doyuramadığım

Resim
Devranı devirsen yerine ne koyacaksın, Öfkenle yarin vatanın bağrın oyacaksın, Bilmez misin günden güne yiten olacaksın, Nefs sen anca kendi etinle mi doyacaksın? Sönmeyen öfken için mi dağladın bağrımı Neden dönüp bakmadın, yalanladın çağrımı Nâr eyledin devranı, yitik davalar için Söyle! Değer miydi yakmaya ilk göz ağrımı Gözün kör olası nefs, seni doyuramadım Yardım çığlıklarımı sana duyuramadım, Sonunda öğrendim ki suç bendeymiş, en başında Bilemedim ondan ki, sabrı buyuramadım.

Var mısın Yok musun?

Resim
Çocukları temiz yapan onların oyuncak robota sahip olmak istemesi değildir. Onların robot olmak istemesidir. Sonra büyükler onları rüyalarının gerçekleşmeyeceğine ikna ettiklerinde kirlenirler. Çünkü insan kendisi olamıyorsa, olmak yani dönüşmek istediği şeye yakın durmak ister... Böyle böyle yanlış yapmaya başlar, insan. İstediği şey olmadığı, olamadığı ve olamayacağına inandığı için. Sonra insan gençlik çağına girdiğinde her şeyi yapabileceğine inanır, henüz hiç bir şey yapmamış olsa da. Öyleyken her şeye saldırır, sahip olmak için. Bu sahiplenme arayışı "olma" arayışını ona unutturan bir uyuşturucudur. Çok tatlı bir uyuşturucu. Böyleyken insan, çoktan ne olmak istediğini unuttuğundan amaçsızlaşır. Amaçsızlaşıp, amaçsız eyleme geçişi onu sorulara yöneltir. Ne yapmak istediğini de sorgularken ya hiç bir şey ardından koşmaz ya da her şey peşinde koşmaya kalkar. İki insan çok yanlış yapar; hiçbir şey yapmak istemeyenle; her şeyi yapmak isteyen. İnsan -geçtik her şey

Oturmayan Taşlar

Resim
Atatürk'ün esas amacı Dil devrimi ile neydi? O Martin Luther gibi Kur'an tam bir Türkçe çevirisi yaptıracak; dil devrimi sonrası herkes aynı dili konuşunca ve Kur'an'ı herkes okuyup anladığında düşünüp yorumladığında artık kimsenin "münafıkların oyunlarına" gelmeyeceğini umuyordu. Fakat başarısız oldu; kendisi de "protokolcü dalkavuk" zihniyeti kıramadı. O zihniyet yüzünden oğlu ve kardeşi gibi bakıp yetiştirdiği İnönü ile arası bozuldu; bunun üzerine kendini içkiye ğelenceye verdi; hepten devrim işlerini boşladı hatta yanlış yaptığını düşünmeye başladı ve kısa süre sonra da ölüm onu buldu. Sonu çok hazindi lakin geriye İnönü'yü bıraktı; o da Atatürk'ün son anında ne istiyorsa onu yaptı; Atatürk hiç bir izinin kalmamasını dilemişti çünkü. İnsanlar onu unutsun istedi. Fakat kaderin cilvesi işte başladığın iş yakanı bırakmaz ya; o yarım kalan devrimi sahiplenenler Atatürk'ü de ölüsüyle birlikte sahiplendi. Ona peygamberlik vasıfları yü

CHP'nin edilgin iktidarı...

Resim
CHP'liler hep şunu der:"Biz iktidarın kaynağını yeryüzüne indirdik."; Başbakanın dediklerine bakıyorum: "Bizi halk seçti; ancak onlar yerimizden eder." demiyor mu? Bu bile CHP'nin Türk insanını en sonunda nereye taşımayı başardığının kanıtı. Dünyanın hiçbir yerinde (totaliter rejimlerden başka) bizim seçim demokrasimizin bir eşi daha yok. Halkımız oyuna inanılmaz bir güvenle ve özveriyle sarılıyor. Bu CHP'nin bu ülkeye yaptığı belki de tek ve en büyük kalıcı faydasıdır. Geçenlerde duydum bir grup radikal İslamcı "oy kullanma!" diye bir kampanya başlatmış; dedikleri ise tam bu yukarıda temas ettiğim konu: "Bu iktidarın kaynağı millet; halbuki gerçek iktidarın kaynağı Allah'tır." diyorlar. Tabii kanımca biraz yollarını şaşırmışlar; çünkü onlara böyle bir konuda kulak verirsek Allah'ın sürekli peygamberler yollayarak bizi onlara yönettirmesi gerekirdi. Çünkü bir tek onların "Söylediklerim Allah'ın kelamıdır." demeye

Adalet için Savaşmak...

Resim
Aşağıdaki araştırma yolsuzluk soruşturmalarının neden AKP seçmeninde işe yaramadığını gösteren bir çalışma olmuş. Gerçi zaten, böyle sonucu beklemek, başından beri, yerinde değildi. Çünkü AKP'nin siyasi eylem planları genelde sıkı sosyal kamplaşmaya dayandığından, ancak vaktiyle Abdullatif Şener'in istifası kadar etkili oldu bu hareketler, AKP seçmeni üzerinde. Dikkat edilmesi gerekense Türkiye genelinde oy kullanma oranının artma eğilimi göstermesi(kendimden biliyorum) ve bununsa nispetle AKP'den hazzetmeyen kitlelerden kaynaklanması gösterilebilir. Şu an kimsenin galip ya da mağlup gibi gezinmesi ciddi fayda getirmeyecektir; çünkü AKP'nin kamplaşma siyaseti zaten cemaatin istediği eli ortaya koymuştur. Altta görüleceği üzere AKP seçmeni zaten yek bir vücut olmuş ve asabiyet anlayışı ile hareket ederek kararını 17 aralık soruşturmalarından evvel kesin olarak vermiştir. Oylardaki yaklaşık %4lük kayıp ise çoğunlukla sandığa ilk defa giden AKP karşıtı seçmenler

Seçimlerin haklı galibi...

Resim
Öncelikle diyelim de aradan çıksın, seçimleri herkes kaybetti. Fakat seçimler hakkında hem muhalefet hem de iktidar aynı anda büyük bir başarı gibi bahsedecek ve gelecek seçimlere kadar karşı tarafı ezeceğini ima edecek söylemler kullanacaklar. Çünkü iki taraf da şu anki gidişatın tamamen dış güçlerin(!) oyununa gelmek olduğunun farkında değil. Bu oy oranları doğrudan genel seçime yansırsa, yeniden başarısız koalisyon dönemlerine geçeceğiz; çünkü AKP kaybettiği o %4.5 oyla aynı zamanda tek parti iktidarını da kaybetmiş oldu. Muhalefetten kendine bir ortak bulması gerek, Bu ortak BDP bile olsa yeterlidir. Ancak öyle iktidarını sürdürmeye devam edebilir. Öte yandan muhalefet bütünüyle birleşirse (MHP, CHP ve bunlara dışarıdan destek veren BDP gibi...) AKP iktidarını yitirecektir. Bu olasılıkları göz önüne almamızı sağlayan gerçek neden ise seçim barajı ve bu barajın işlevidir. AKP tek parti iktidarına getiren seçim barajı artık nerdeyse işlevini tamamlamıştır, barajın altı

Deliliğin Güzelliği

Resim
İnsanların acımasızlığını görüp de kendinin de insan olduğunu bilip kafayı yemeyen, ya kafasızdır ya arsız. Kafayı yiyip "kusmak öz ağzından kendi kafatasını", bu dünyanın yarattığı olgusal mide bulantısının geçici de olsa tek çözümü şu an...

O'nun Sanatı (Yokluğun matematiği)

Resim
0=1 1=0 0=0 1=1 0/0= ∞ 0'ı denklemlerinde gereği gibi kullanan herkes işlemleri sonucunda Allah'ı bulmaya mahkumdur. Bir öğrenci arkadaş olan Ali Nizamettin ile GSU yemekhanesinde 2015 kışında bu konuda konuşurken şunu demişti: "Dediklerin doğru ise YOKLUK NİMETTİR" Not: Necip Fazıl'a selam olsun. Ruhu şad olsun.

Aklın Yolu...

Resim
13 Mart 2014, 11:04 Akılla Allah aynı taraftadır, birini reddeden kafir öbürünün varlığını da reddetmek zorundadır. Düşünmekten korkan gerçekten iman edemez, gerçekten düşünense iman etmekten beri gelemez. Olanlara kızmak gücümüz varsa, bütün sorumluluğu Yaratıcı'ya atmak ya da tek taşla duvar olmayacağını bilmemize rağmen üstümüze almak bizi üzen küstahlıklardır. Haddini bilen huzura erer, bilmeyen düz yolda serseri mayın gibi bir ileri bir geri gezer. Allah'ı, bize -bu aptallıkları yapabileceğimiz yer bıraktığı için- suçlamak ne kadar doğrudur? Bence bu, Allah'ı bizi özgür bıraktığı için suçlamak kadar doğrudur.- Yalan söylemekte özgürüz. - Hırsızlık yapmakta özgürüz. - Tecavüz etmekte özgürüz. - Cana kıymakta özgürüz. - Öfkelenmekte, üzülmekte, korkmakta, kaçmakta, yanılmakta, durmakta, gitmekte... hep özgürüz. "Bunları yapmayın!" diyen kitaplar ve peygamberler haricinde Allah bize neyi zorluyor? - Sevmeyin - Düşünmeyin - İstemeyin -

Ruh kuyusu

Resim
11 Mart 2014, 09:27 Sen ki benliğimi yutan dipsiz çukursun, Çıkamam oradan bilirim seni kaçarsın, Aklımın kanatları yok ki beni uçursun, Sen, benle dolmazsan gökten başka göz yok bize.

Kesin bir şey varsa, o da her şeyin göreceliliğidir.

Resim
25 Şubat 2014, 19:22 Bunu "hiçbir şeyin kesin olmaması vs." şeklinde yeniden kurgulamak da mümkün. Gerçekten ara sıra insanların "kesinliğe" neden bu kadar ihtiyaç duyduğunu anlamak güç geliyor, bana. Bütün felsefeciler "değişmeyen tek şey değişimdir." diye ağız birliği  ederken bizim elimizde nasıl bir ilahi güç olabilir ki sabır ve değişmeyen bir şey yaratım düşünebilelim?Herhangi birinden böyle bir şey yapmasını beklemek o kişiye tanrısal bir sorumluluk yüklemek değil midir? Geri dönüp doğa bilimlerinden öğrendiklerimize bakarsak kabaca bütün evrenin boşluğa dağıldını ve hiç bir varlığın hiç bir sınıra göre hareket etmediğini hâlâ mı fark edemiyoruz? Gezegenler yıldızlar hem kendi hem birbirlerinin etrafında dönerken; temelde uzayın nerdeyse farkına bile varmadığımız dokusundan başka neyin üstünde duruyorlar? Bunlara rağmen bu kesinlik arayışı hep var. Kanımca bunun nedeni "umursamazlık" yani cahillik hastalığımız.

Allah'ın cezası, zaman...

Resim
29 Ocak 2014, 00:12 Zamandan beter ceza, Allah kimseye  kesmez, Bilmeden zamanını, yel bile olsa esmez, İster kişi, verirse de  ötesini Allah, Vermezse de, nefsinin iştahını da kesmez.

Yalan Dünya

Resim
21 Eylül 2011, 18:41 "Her canlı ölümü tadacak", Bunu bilsem de hayatı neden kucaklayamıyordum, neden hissettiklerimi açıkça söyleyemiyordum da eğilip bükülüyordum; sanki hissetmek günahmış yasakmış gibi geliyordu... Artık öylesi bile güzelmiş diyorum; Çünkü istesem de bir şeyler hissetmek çok zor geliyor bana. Sevinçlerim ufaldı gözümde; Öfkelerim de balonmuş, Havaları kaçtı söndüler... Yaşamın faniliğini çok derinden hissediyorum; O derinlikte ne cevherler arıyorum da bir türlü bulamıyorum.Bunu bilmek kimi mutlu eder bilmem,ama beni etmiyor. Bir yük bana. Her şeyin sahte olduğunu bilmek en önem verdiğim duyguları anlamsız kılıyor: Samimiyet ve dürüstlük. Faniliği bilmek; burada yapacaklarımı anlamsız kılıyor... Sonuçlar önceden belli ve değiştirilemez. Birinin kaderini bilmesi kadar keder verici bir şey olamaz, bence. Varlığını anlamsızlaştırır, bir filmi tekrar tekrar izlemek bir kitabı yeni baştan okumak, bir oyunu tekrar tekrar oynayıp bitirmek gi

Algısızlık uçurumu

Resim
15 Eylül 2011, 08:55 Küçük rüyalarla yaşayan küçük insanlardan biri yanlışlıkla başını göğe kaldırsa ve dese: "Ene el Hakk" o anı gören hiç kimse bunu içine sindiremez. Bunu diyen de sindiremez, demeyen de.Bu sözden ne anlaşılır ki?! O'na Ortak koşmaktan başka... Bu adamın taşlanması farzdır farzdır da; adam:"Bana ilk taşı en günahsızınız atsın." derse ne yaparsın ki? Yalanlarla kendine bakanlar ona taş atmak için yarışırlar, o an. Çünkü ilk taşı atan en günahsız olduğunu kanıtlamış olacaktır, sanki... Gerçi Hallac bunu bilirdi, yine de söyledi delirdi... Böyleyken dünya düşünmek olanaksız, Samimiyetle sevmek sevilmek de... Bakamıyorum gökyüzüne, kafamı döndürme kabiliyetim yok ki nasıl bakayım(!) Bakabilsem bile körüm. Bilsem de her şeyin gözün gördüğünden kulağın işittiğinden, elin dokunduğundan, dilin tattığından, burnun kokladığından... Bilmiyorum beni taştan farklı yapan şeyin ne olduğunu. Taş neden taş ki? Ben neden başkası değ