Yokuştan yuvarlanacak olana dokunmak yeter. Fakat unutma bu; ne seni -onu düz yolda ya da yokuş yukarı yuvarlayan kadar güçlü, ne de ona dokunmayan kadar sorumsuz yapar...
“Anaya ataya el kalkmaz, taş olursun. Dediğimi yapmazsan seni köşedeki ayakkabıcıya çırak olarak veririm, okuldan alıp. Sınırını bil, senden yaşlı ve uslu olanların dediklerine uy. Söz ver ve tut yoksa sana kimse inanmaz” Şimdi, burada görülen sözler genel kullanım düzeyine ulaşmış sözler, öğütlerdir. Buna karşılık büyüklerimizden bir şey istediğimizde şu tepkilerle karşılaştığımız çoktur: “Sen dediğimi yap, sonra bakarız. Söz vermiyorum ancak deneriz, fırsat olursa. Önce sen şu işi çöz, o istediğin sonra…” Ara sıra şöyle durumlarla da karşılaşırız: “Şimdi çok işim var, git başımdan Sırası mı şimdi, bunun? Ne halin varsa gör, Allah’ın belası” … Bunların tek tek üzerinde durulacak kadar geniş kapsamlı bir şeyler yazmayı düşünmüyorum, ancak bu tutumlar arasındaki çelişkiyi ortaya koymam gerek. Bu çelişkinin nedeni de bildiğimiz ancak umursamadığımız hatta korktuğumuz bir kavram: “ sorumluluk ” Toplumumuzda kişilerin üzerine en az düşündüğü ancak en küçük...
Ülkede yine seçim havası var. Bu dönemleri seviyorum. Çünkü ülke çapında herkesin bir şeye kesin olarak bu kadar güvendiği bir düzen ya da yapı yok. Seçimlerin hukuki düzenlemeleri olan d'hondt oy sayma düzeni, %10 parti barajı(altında kalanlara hiç bir ödenek ayrılmaması durumu), propaganda dönemi, geniş bölge yapısı temsilde adalet ve yönetimde tutarlılık ilkelerini aynı anda gerçekleştirmeye çalışırken anlamsız bir karmaşıklığa yol açıyor. Ancak bunları bilmeyen kişilerin düzene olan bağlılıkları ile bunları bilenlerin suskunlukları ve kabullenmişlikleri ile ülke genelinde en saygın yapılardan biri şu an seçim düzenimiz. İnsanlar kolay kolay düzeni suçlamıyor, onun yerine onu kullanmakta başarısız olduğuna inandığı toplumu suçlamayı seviyor. Seçim sonuçlarını beğenmeyenler halkımızı aptal, geri zekâlı vs. damgalar iken; beğenenler tersini yapmaktan son derece büyük bir gururla halka teşekkür ediyor. Kimse düzene ne ona düşen sorumluluğu ne de hakkı olan teşekkürü pe...
Zamanında kardeşim saydım Murat Can Gökdemir söyledi, Sevan Nişanyan diye birinin var olduğunu. Kendisinin birçok alanda çalışması olan zengin birikimli biri olduğunu birkaç çalışmasını inceleyerek kolayca fark ettim. Ne yazık ki bu düzeyde bir birikimi tüm tarihsel, siyasal ve toplumsal koşulları göz ardı edecek düzeyde tek bir siyasal amaç uğruna kullanarak düşüncelerini bu yönde ilerlettiğini gördüm "Yanlış Cumhuriyet" kitabını okurken. Bu amaç ise yalın biçimde “İngiliz Mandacılığı” olarak tanımlanabilir. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu döneminde geçirdiği sancıları büsbütün gerileme nedeni saymıştır. Eline geçirdiği her fırsatı yukarıda sözünü ettiğimiz amaç uğruna yorumlamıştır. O zaman hakkında her çağ için olduğu gibi gereği gibi düşünüp çalışmayan çabalamayan insanların bilgisizliği ile görgüsüzlüklerini sömürmek için yazmıştır. İlettiği sorunların gerçek olduğu yadsınamaz. Mustafa Kemal ve Atatürkçülüğe getirdiği eleştiriler özellikle hukuk ve hukuk devleti a...
Yorumlar
Yorum Gönder