Yokuştan yuvarlanacak olana dokunmak yeter. Fakat unutma bu; ne seni -onu düz yolda ya da yokuş yukarı yuvarlayan kadar güçlü, ne de ona dokunmayan kadar sorumsuz yapar...
Zamanında kardeşim saydım Murat Can Gökdemir söyledi, Sevan Nişanyan diye birinin var olduğunu. Kendisinin birçok alanda çalışması olan zengin birikimli biri olduğunu birkaç çalışmasını inceleyerek kolayca fark ettim. Ne yazık ki bu düzeyde bir birikimi tüm tarihsel, siyasal ve toplumsal koşulları göz ardı edecek düzeyde tek bir siyasal amaç uğruna kullanarak düşüncelerini bu yönde ilerlettiğini gördüm "Yanlış Cumhuriyet" kitabını okurken. Bu amaç ise yalın biçimde “İngiliz Mandacılığı” olarak tanımlanabilir. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu döneminde geçirdiği sancıları büsbütün gerileme nedeni saymıştır. Eline geçirdiği her fırsatı yukarıda sözünü ettiğimiz amaç uğruna yorumlamıştır. O zaman hakkında her çağ için olduğu gibi gereği gibi düşünüp çalışmayan çabalamayan insanların bilgisizliği ile görgüsüzlüklerini sömürmek için yazmıştır. İlettiği sorunların gerçek olduğu yadsınamaz. Mustafa Kemal ve Atatürkçülüğe getirdiği eleştiriler özellikle hukuk ve hukuk devleti a
15 Eylül 2011, 08:55 Küçük rüyalarla yaşayan küçük insanlardan biri yanlışlıkla başını göğe kaldırsa ve dese: "Ene el Hakk" o anı gören hiç kimse bunu içine sindiremez. Bunu diyen de sindiremez, demeyen de.Bu sözden ne anlaşılır ki?! O'na Ortak koşmaktan başka... Bu adamın taşlanması farzdır farzdır da; adam:"Bana ilk taşı en günahsızınız atsın." derse ne yaparsın ki? Yalanlarla kendine bakanlar ona taş atmak için yarışırlar, o an. Çünkü ilk taşı atan en günahsız olduğunu kanıtlamış olacaktır, sanki... Gerçi Hallac bunu bilirdi, yine de söyledi delirdi... Böyleyken dünya düşünmek olanaksız, Samimiyetle sevmek sevilmek de... Bakamıyorum gökyüzüne, kafamı döndürme kabiliyetim yok ki nasıl bakayım(!) Bakabilsem bile körüm. Bilsem de her şeyin gözün gördüğünden kulağın işittiğinden, elin dokunduğundan, dilin tattığından, burnun kokladığından... Bilmiyorum beni taştan farklı yapan şeyin ne olduğunu. Taş neden taş ki? Ben neden başkası değ
“Anaya ataya el kalkmaz, taş olursun. Dediğimi yapmazsan seni köşedeki ayakkabıcıya çırak olarak veririm, okuldan alıp. Sınırını bil, senden yaşlı ve uslu olanların dediklerine uy. Söz ver ve tut yoksa sana kimse inanmaz” Şimdi, burada görülen sözler genel kullanım düzeyine ulaşmış sözler, öğütlerdir. Buna karşılık büyüklerimizden bir şey istediğimizde şu tepkilerle karşılaştığımız çoktur: “Sen dediğimi yap, sonra bakarız. Söz vermiyorum ancak deneriz, fırsat olursa. Önce sen şu işi çöz, o istediğin sonra…” Ara sıra şöyle durumlarla da karşılaşırız: “Şimdi çok işim var, git başımdan Sırası mı şimdi, bunun? Ne halin varsa gör, Allah’ın belası” … Bunların tek tek üzerinde durulacak kadar geniş kapsamlı bir şeyler yazmayı düşünmüyorum, ancak bu tutumlar arasındaki çelişkiyi ortaya koymam gerek. Bu çelişkinin nedeni de bildiğimiz ancak umursamadığımız hatta korktuğumuz bir kavram: “ sorumluluk ” Toplumumuzda kişilerin üzerine en az düşündüğü ancak en küçük yaş
Yorumlar
Yorum Gönder